Ataturk ve Cocuklar
Atatürk, bütün çocukları çok sever, her fırsatta onlarla konuşmaktan büyük mutluluk duyardı. Çocuklara her zaman sevgi ile yaklaşır, bir çok konuda sorular sorardı. Aldığı akıllıca cevaplar karşısında yüzünde gülücükler oluşurdu.
Atatürk, Türk çocuklarının bütün zorlukları aşabilecek kabiliyette olduklarına olan inancını hiçbir zaman yitirmemiştir.
Atatürk’ün çocuğa verdiği önemle ilgili anılar
Sığırtmaç Mustafa
Birgün, Atatürk, Yalova civarında gezintiye çıkmıştı. Yanında arkadaşları ve subaylar vardı. Yolu bir an için karıştırdı. Atatürk, subaylığın verdiği görüş kuvveti ile derhal yolu kestirdi. Arkadaşlarına dönerek: “Bu patikadan” dedi.
O sırada karşılarına bir sığırtmaç çıktı. Çocuğun karnı şiş, yüzü sapsarıydı. Atatürk’ün sorduğu suallere gayet akıllıca cevap veriyordu. Zeki gözleri parıldıyordu. İsmi Mustafa idi. Türk çocuğunun zekasını beğenen Atatürk, ona para vermek istedi. Almadı. Yol göstermek onun vazifesi idi. Para karşılığında iş yapılamazdı. Atatürk’ü bile tanımıyordu. Israr karşısında parayı almaya mecbur kaldı. Yalnız bir şartı vardı. Torbasındaki cevizlerden Atatürk’e verecekti. Atatürk o anda çocuğa sordu: “Okumak ister misin?”, Çocuk cevapladı; “Elbette”, Atatürk yanındakilere emir verdi. Çocuğu alarak Şişli’deki Çocuk Hastanesi’ne yatırdılar. Atatürk, onu hem yokluyor, hem de doktorlarla çocuğun sağlığı hakkında görüşüyordu.
Bir kaç sene sonra Sığırtmaç Mustafa, Kuleli Lisesi’ne girmisti. Derslerine çok çalışıyordu. Hiç sınıfta kalmadan subay çıktı ve şanlı Türk ordusuna katıldı.
Bor ne demek oğlum?
1938 yılının Ocak ayında, Atatürk’ün Osmaniye’yi ziyareti sırasında, onu tren istasyonunda karşılayanlardan biri ve o tarihte 14 yaşında olan Abdulvahap Sakar anlatıyor;
“Atatürk geliyor! dediler. Herkes yollara düştü. Ben de düştüm yola. O zamanlar ayakkabı falan yoktu. Babam bana Adana yemenisi almıştı. Postanenin oraya gelince baktım ki yol çamur. Çamurdan geçtim. İstasyona gelince yıkadım bir güzel ayakkabıyı. İstasyona gelip herkesle birlikte beklemeye başladım. Kadirli yolunun o taraftan acı bir düdük sesi geldi. Anladık ki tren geliyor. Atatürk beyaz bir trenle geldi. İstasyonda durdu tren. Atatürk inmedi trenden. Kollarını pencereye koydu. Halk doldu pencerenin önüne. Herkesle konuştu. Kim olduklarını, ne iş yaptıklarını sordu.
Adamın birine dedi ki: “Sen ne iş yaparsın?” Adam da: “Ben muallim beyim.” dedi. “Nerelisin?” dedi. Muallim “Bor’luyum” dedi. Atatürk: “Bor ne demek?” dedi. Adam da “Niğde’nin kazası” dedi. Arka taraftan bir çocuk parmak kaldırdı. Çocuğa sordu: “Bor ne demek oğlum?” dedi. Çocuk: “Paşam, ekilmeyen, sürülmeyen yere bor deriz.” dedi. “Aferin oğlum” dedi çocuğa. Sonra o çocuğu trene aldılar, okutmak için götürdüler.
Son yorumlar